Maddi ve Manevi Tazminat Davaları

MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT DAVASI NEDİR ?

 

                   Taraflar, aralarında kurulan hukuki bir ilişki sebebiyle kasten ya da ihmallen taraflardan herhangi birinin malvarlığında ya da şahısvarlığında doğrudan veya dolaylı olarak olumsuz bir etki bırakılması nedeniyle yükümlülüğünün doğmasına "Tazminat Sorumluluğu" denilmektedir. Hukukumuzda bu olumsuz sonuçların bir nebze de olsa giderilmesi amacıyla taraflar uğradıkları zararların giderilmesinden dolayı tazminat davası açarlar. Tazminat yükümlüsünün sebebiyet verdiği zararlardan ötürü, iki tür tazminat sorumluluğu doğabilir: Malvarlığına yönelik olarak meydana gelen azalmadan dolayı "Maddi Tazminat", şahısvarlığında meydana gelen elem ve ıstıraptan dolayı da "Manevi Tazminat" sorumluluğundan bahsetmek mümkündür.
                    Tazminat davalarında iki taraf bulunmaktadır: Fiilin meydana gelmesinde zarar gören gerçek veya tüzel kişi tazminat alacaklısı, diğer taraf olan zarara sebebiyet veren tazminat yükümlüsü olan gerçek ya da tüzel kişidir. Maddi ve manevi tazminat istemi tek dilekçe ile mahkemeye verilebileceği gibi aynı konuda zarar gören gerçek kişinin ayrı ayrı davasını açabilmesinde de hiçbir engel şart bulunmamaktadır. Taraflar arasındaki hukuki ilişkinin temeli herhangi bir neden olabilmektedir, kanun koyucu tazminat konusu hakkında herhangi bir sınırlandırmaya gitmemiştir. Taraflar, maddi ve manevi tazminat taleplerine ilişkin olarak her türlü dava konusu miktarı dilekçelerinde konu edebilirler. Yalnızca ticari uyuşmazlıklardan kaynaklanan maddi ve manevi tazminat davalarında dava açılabilmesi için belli bir miktarın üzerinde olması gerekir.
 
MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT DAVASINI KİMLER AÇABİLİR ?
 
                    Dava konusunun ne olduğu önem taşımaksızın, kendisine karşı malvarlığına ya da şahısvarlığına yönelik olarak meydana gelen zarardan kaynaklı gerçek kişinin bizzat kendisi dava açabilir. Eğer zarar gören, haksız fiil nedeniyle illiyet bağı kesilme durumu olmadan, vefat etmiş ise onun vefatı ile maddi ve manevi zarar görenin yakınları, annesi, babası, eşi, çocukları, kardeşleri, nişanlısı, bakım ve desteği altındaki kişiler maddi ve manevi zararlarının tazmini için dava açma hakkına sahiptirler hatta bu kişiler ölen kişinin desteğinden yoksun kalacakları için "destekten yoksun kalma tazminatı" adı altında bir maddi tazminat davası açabilecektir. Zarar gören, ölmeden önce tazminat davasını açtıysa yine bu kişiler davaya devam etmelerinde bir sakıncası yoktur. Örnek vermek gerekirse, doktor hatası sonucunda ölen mağdurun yakınları doktora, hastaneye ya da sağlık bakanlığına karşı maddi ve manevi tazminat davası açabilecektir.
                      Tüzel kişilerin manevi tazminat davası açabilmesi ise doktrinde tartışmalıdır. Bu tartışmanın konusu tüzel kişilerin, elem ve ıstırap duymalarının mantıken mümkün olmamasına dayanmakta ise de Medeni Kanunun 24. Maddesi “Hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimse, hakimden, saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebilir. Kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeplerinden biriyle haklı kılınmadıkça, kişilik haklarına yapılan her saldırı hukuka aykırıdır” şeklinde bir düzenlemeye yer vererek gerçek veya tüzel kişi ayrımı yapılmaksızın kişilerin, kişilik haklarını hukuken koruma altına almış olup manevi tazminat davasını açabilmeleri mümkündür. Bu durum yargıtay kararlarına da konu olmuştur. Örneğin; Yargıtay, 4.Hukuk Dairesi, 2001/4164 Esas, 2001/8421Karar numaralı, 24.09.2001 tarihli ilamında: "Duyguları olmayan tüzel kişilerin elem ve ızdırap duymaları düşünülemez. Ancak bu onların kişilik değerlerinin saldırıya uğramadığı sonucunu doğurmaz. Hukuk düzeni tüzel kişileri hukuk sujesi olarak tanıdığına ve onlara ad, şeref, onur ve itibar gibi kişisel varlıklar bahsedilmiş olduğuna göre (MK. nun 46), tüzel kişinin üzüntü duymayacağı gerekçesiyle davanın reddi doğru değildir. ZATEN MANEVİ ZARAR SALT ÜZÜNTÜNÜN VARLIĞI HALİNDE DEĞİL, KİŞİNİN KİŞİLİK DEĞERLERİNİN SALDIRIYA UĞRAMASI DURUMUNDA GERÇEKLEŞEN BİR ZARARDIR. Bunun içindir ki gerek Medeni Yasa ve gerekse Borçlar Yasası (m. 49) yalnız gerçek kişilerin değil, aynı zamanda tüzel kişilerinde kişisel haklarını korumaktadır. Yargıtayın uygulaması ve bilimsel eserlerdeki baskın görüş, tüzel kişilerin de kişisel nitelikçe gerçek kişilerin kişiliklerine özgü olanların dışında kalan, kişisel haklarına saldırı halinde manevi tazminat isteyebilecekleri yolundadır. Bu yön gözetilmeksizin yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olduğundan kararın bozulması gerekmiştir.” Gerçek kişilerin, kişilik haklarının zarar uğraması nedeniyle manevi zararın oluştuğundan bahisle tüzel kişilerin de manevi tazminat isteme hakkına sahip olduğunu açıkça kabul etmiştir. Bu yönde pek çok karar bulunmaktadır. Sonuç olarak manevi tazminat davası salt üzüntüden kaynaklanan bir talep olmaktan ziyade hukuk düzeninde korunan kişilik haklarının zarar görmesinden dolayı açılan bir dava olduğu için tüzel kişileri bu hukuki korumanın dışında tutmak hukuk düzeni ile bağdaşmaz. (Benzer kararlar için bkz: Yargıtay,4.Hukuk Dairesi,04/11/2015 Tarih, 2014/1474 Esas, 2015/12379 Karar; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 01.12.2004 Tarih, 2004/4-600 Esas, 2004/625 Karar)
 
MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT DAVASI KİMLERE KARŞI AÇILABİLİR ?
 
                    Haksız fiili gerçekleştiren her gerçek ya da tüzel kişiye karşı maddi ve manevi tazminat davası açılabilecektir. Bazı somut vakıalarda hem gerçek kişiye hem de tüzel kişiye karşı dava açılabilmektedir. Bir servis aracını kullanan şoförün trafik kazası yaptığında yolculardan birinin vücut bütünlüğüne yönelik olarak kazanın sebebiyet verdiği ağır hasar örneğin kişinin sakat kalması durumunda zarar gören, tazminat yükümlüleri olan hem şoföre hem de araç sahibi tüzel kişiye karşı maddi ve manevi tazminat davası açabilecektir. Maddi ve manevi tazminat davası açılabilmesi için taraflar arasında hukuki bir ilişki olması şartını kanun aramamaktadır. Bir apartmanın asansörüne binen 3. Kişinin, asansörün hasarlı olmasından dolayı veya bakımının eksik yapılmasındankaynaklı olarak zarar gören kişi yapı maliki ile aralarında herhangi bir hukuki ilişki olmamasına rağmen yapı malikine ve intifa veya oturma hakkına haiz olan kişiler varsa bunlara karşı da maddi ve manevi tazminat davası açabilecektir. Adam çalıştıran kişinin çatıyı yaparken bir çalışanının yoldan geçen 3.kişinin çatıdan düşen tuğladan dolayı zarar görmesi durumunda adam çalıştıranın kurtuluş kanıtı getirmesinde haklı bir sebebe dayanmaması durumunda hem adam çalıştıran hem de çalışan kişiye karşı tazminat davası açılabilecektir. Yine bir maden mühendisinin yer altını görmek için gittiği durumda işçinin hatası sonucu zarar gören bu kişinin maddi ve manevi tazminat davasını işveren ve işçiye karşı açabilmesi mümkündür.
 
TAZMİNAT DAVASININ GENEL OLARAK ŞARTLARI NELERDİR ?
 
                    Tazminat sorumluluğunun gündeme gelebilmesi için :

 

1) Yaptığımız eylemin haksız olması yani hukuka uygun bir fiilin olmaması gerekir,
2) Gerçekleştirdiğimiz eylem sonucunda bir zararın doğmuş olması, zararın malvarlığına ya da şahısvarlığana ilişkin olması fark etmez.
3) Yaptığımız eylem ile sebebiyet verdiğimiz zarar arasında nedensellik bağını (illiyet bağını) kurabilmemiz
4) Bütün bunlardan dolayı sorumluluğun tazminat yükümlüsüne yüklenilebilir olması yani kusurlu olması gerekir.

 

                     İş bu şartların sağlanması ile birlikte zarar gören taraf, kendisine yönelik olarak zarara sebebiyet veren kişiden maddi veya manevi tazminat almaya hak kazanır.
 
MADDİ TAZMİNATIN ŞARTLARI,
 
                Tazminat davaları temel olarak iki ana başlığa ayrılmaktadır. Maddi tazminat ve manevi tazminattır aynı dilekçe ile şartlar oluştuğu takdirde iki talebin bir arada bulunmasına herhangi bir engel şart bulunmamaktadır. Maddi tazminat davası, temel olarak haksız fiilden dolayı zarar gören tarafından açıldığından iş bu sebeple zarar görenin, zararını ve zarara sebebiyet verenin kusurlu olduğunu ispat etmek zorundadır. Dava açma süreye bağlı olduğu için zamanaşımı süresi içinde zarar görenin tazminat davasını açmak zorundadır aksi halde hakim tarafından usulden red karar verilir.
 
MADDİ TAZMİNAT DAVASINDA İSTENEBİLECEK ZARARLAR,
 
A) Ölüm halinde maddi tazminat davasının kapsamı TBK 53. Maddede sayılmıştır.

 

1. Cenaze giderleri, defin giderlerini bu kapsamda değerlendirebiliriz.
2. Ölüm hemen gerçekleşmemişse tedavi giderleri ile çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar. Zarar görenin vücut bütünlüğünde meydana gelen zarardan dolayı hastaneye yatırılması durumunda yapılan hastane masrafları ve bu süre içinde çalışamadığı günler için mahrum kaldığı kazançlar bu kapsama girer.
3. Ölenin desteğinden yoksun kalan kişilerin bu sebeple uğradıkları kayıplar. Ölen kişinin desteğinden mahrum olan yakınları bu kişinin maddi emeğinden mahrum kalacakları için tazminat yükümlüsüne karşı bu hüküm fıkrasına dayanarak "Destekten Yoksun Kılma" adı altında bir tazminat davası açabilecektir.
 
B) Bedensel Zararlar TBK 54. Madde hükmünde uygulama alanına sahiptir.
 
1-Geçici işgöremezlik nedeniyle oluşan kayıplar; zarar görenin somut olay sebebiyle kalıcı bir sakatlığı olmadığı halde geçici bir şekilde, “çalışamadığı süre” nedeniyle çalışama gücünün azalmasından dolayı uğradığı maddi zarardır. .
2-Sürekli işgöremezlik nedeniyle oluşan kayıplar; kalıcı sakatlık nedeniyle çalışma gücünün yitirilmesi. .Kalıcı sakatlık veya sürekli işgöremezlik, kişinin beden gücünde bir azalmayı ifade eder. Kişinin maluliyet oranı doktor raporuyla belirlenir ve maddi tazminat tespit edilen oran üzerinden hesaplanır.
3-Bu kapsamda çalışma gücünün yitirilmesinden dolayı meydana gelen maddi zararlar da bu kapsamda değerlendiririz.
4-Zarar görenin, tedavi giderleri ve tedavi boyunca yapılan her türlü masraflar.
5-Ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan maddi kayıplar.
 
Örnek; Ünlü bir futbolcunun ayağına aldığı darbelerden kaynaklı olarak bir daha kendi mesleğini icra edememesinden dolayı açtığı tazminat davası bu kapsama girmektedir.
 
MANEVİ TAZMİNATIN ŞARTLARI,
 
Manevi tazminat, kişinin kişilik değerleri ya da bedensel bütünlüğünün zarar görmesi karşısında, mahkemeden zarar verene karşı bir miktar paranın kendisine ödenmesine yönelik talepte bulunmasıdır. Manevi tazminat davasını kazanan tazminat alacaklısı, hakim tarafından kendisine paradan başka bir şeyi manevi tazminat olarak isteyemez. Zarar gören, ayrıca ağır bedensel zarar veya ölüm halindeyse bu takdirde zarar görenin ya da ölen kişinin yakınlarına bir miktar paranın ödenmesine mahkeme tarafından karar verilebilir. Ya da kişi ölmeden önce tazminat davasını açmışsa yakınları tarafından davaya devam etmelerinde herhangi bir engel durum yoktur. Kişinin yaşamı, sağlığı, vücut bütünlüğü ve ruh bütünlüğü bu kapsamda yer almaktadır. Her üzüntü veren olay manevi tazminatı isteme hakkını kazandırmaz. Bunun için, kişilik değerlerinin saldırıya uğramış olması gerekir. Hakim tarafından hakkaniyetin gerektirdiği şekilde karar verilir. Manevi tazminat talebinde bulunan kişi, zararını ve karşı tarafın kusurlu olduğunun ispat yükümlülüğü altındadır.

 

         Manevi tazminat miktarını belirleyen belli başlı kriterler bulunmaktadır bunlar:

 

-Somut durumun özellikleri,
-Tarafların, sosyal ve ekonomik durumları
-Tarafların olaydaki kusurlarının ağırlığı,
-Meydana gelen manevi zararın büyüklüğü,

 

        Olay tarihi itibariyle paranın satın alma gücüne göre hakim tarafından tazminat miktarı bu sebepler göz önüne alınarak karar verilir. Manevi tazminat olarak belirlenecek miktar, tazminat sorumlusunu fakirleştirmemeli, tazminat alacaklısını da zenginleştirmemelidir. Çünkü tazminat davası, bir zenginleştirme aracı değildir sadece zarar görenin haklı menfaatlerini korumak amacıyla düzenlenmiştir. Takdir edilecek para, zarara uğrayanda manevi huzuru gerçekleştirebilecek düzeyde olması gerekir. Tarafların haklı gerekçeleri göz önüne alınarak hakim tarafından hak ve nesafet ilkesi temel alınarak bir karar verilir. Bir ceza olmadığı gibi malvarlığı hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. takdir edilecek tutar, var olan durumda elde edilmek istenilen doyum duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır.(Hukuk Genel Kurulu 2017/1390 E., 2021/954 K.)
 
TAZMİNAT DAVASININ AÇILMA NEDENLERİ
 
  • .İş kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat davası,
  • .Trafik kazası nedeniyle maddi ve manevi tazminat davası,
  • .Sözleşme ihlali nedeniyle maddi ve manevi tazminat davası,
  • .Suç işlenmesi nedeniyle maddi ve manevi tazminat davası,
  • .Hatalı doktor uygulamalarından kaynaklanan( malpraktis )nedeniyle tazminat davası,
  • .Boşanma davası devam ederken veya sona ermesinden sonra açılan maddi ve manevi tazminat davası,
  • .Telif haklarının ihlali nedeniyle maddi ve manevi tazminat davası
  • .Yazılı, görsel basın veya sosyal medya üzerinden kişilik haklarına saldırı nedeniyle açılan manevi tazminat davası.

 

1)İŞ KAZASINDAN KAYNAKLANAN MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT DAVASI
 
             Bir işyerinde veya işyeri dışında işin yürütülmesi için yapılan çalışmalar sırasında, bir kişinin yaralanması veya kişinin ölümüne sebebiyet veren veya ruhsal açıdan zarara uğramasına vesile olan kazalara "iş kazası" denmektedir. İş kazası geçiren kişiler; yaralanmaları halinde iş gücü kaybı (geçici veya sürekli iş göremezlik) tazminatı, hayatlarını kaybetmeleri halinde ise yakınları tarafından destekten yoksun kalma tazminatı ve manevi tazminat talep edebilirler. Bir olayın iş kazası sayılabilmesi için kazayı geçiren kişinin sigortalı olması, işçinin işyerinde veya işyerine ait yerlerde ve kazanın mesai saatleri içinde çalışırken olmuş olması gerekmektedir. İşbu kaza sonucunda işçide bedenen veya psikolojik olarak bir zararın oluşması gerekir. YARGITAY 21. HUKUK DAİRESİ E. 2018/5373, K. 2019/5646" Gerek mülga BK'nun 47 ve gerekse yürürlükteki 6098 Sayılı TBK'nun 56. maddesinde hakimin bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevizarar adı ile ödenmesine karar verebileceği öngörülmüştür. Hakimin manevi zarar adı ile zarar görene verilmesine karar vereceği para tutarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 26.06.1966 tarihli ve 7/7 Sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı'nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir. Manevi tazminatın tutarını belirleme görevi hakimin takdirine bırakılmış ise de hükmedilen tutarın uğranılan manevi zararla orantılı, duyulan üzüntüyü hafifletici olması gerekir. Hakimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları tarafların sosyal ve ekonomik durumları paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu olayın ağırlığı olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması, bunun yanında olayın işverenin işçi sağlığı ve güvenliği önlemlerini yeterince alınmamasından kaynaklandığı da gözetilerek gelişen hukuktaki yaklaşıma da uygun olarak tatmin duygusu yanında caydırıcılık uyandıran oranda manevi tazminat takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır. ( HGK 23.6.2004, 13/291-370)Bu ilkeler gözetildiğinde, hüküm altına alınan 1.000,00 TL manevi tazminat azdır." Buna benzer kararları çoğaltabiliriz. (Hukuk Genel Kurulu 2019/768 E. , 2021/361 K.)
 
2)TRAFİK KAZASI NEDENİYLE AÇILAN MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT DAVASI
 
            Karayolları Trafik Kanunu’nda trafik kazası; “Karayolları üzerinde hareket halinde olan, bir ya da birden fazla, aracın karıştığı ölüm, yaralanma veya maddi zararla sonuçlanan olay” şeklinde tanımlanmaktadır. Bu durumda zarar gören veya yakınları tarafından zarara sebebiyet veren kişiye karşı tazminat davası açılabilecektir. Trafik kazası nedeniyle maddi ve manevi tazminat davası, en az bir motorlu aracın dahil olduğu bir kazada ölüm ve yaralanma gibi bedensel zararlar ile üçüncü kişilere ait ev, araba gibi malvarlıklarında meydana gelen zararlarının giderilmesi amacıyla zarara uğrayan kişiler tarafından trafik kazasında sorumluluğu bulunanlara karşı açılan bir tazminat davası türüdür. Trafik kazası nedeniyle meydana gelen zarar, hem beden bütünlüğüne hem de malvarlığına yönelik olarak gerçekleşeceği için nihai olaylarda maddi ve manevi tazminat talebinin birlikte bulunur. Karayolları Trafik Kanunu’nun uygulanması için kazanın mutlaka karayolunda meydana gelmesi gerekmeyip karayolu ile bağlantısı olan bir alanda meydana gelmesi hâlinde de karayolunda meydana gelmiş gibi kabul edilecek ve diğer şartlar bulunduğu takdirde işletenin ( ve onun eyleminden sorumlu olduğu kişilerin) dolayısıyla zorunlu malî mesuliyet sigorta şirketinin sorumluluğuna gidilebilecektir.(Hukuk Genel Kurulu 2017/1716 E. , 2021/915 K.) Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 28.09.2011 tarihli ve 2011/17-499 E., 2011/557 K. sayılı kararında da benimsenmiştir. Bir başka yargıtay kararı olan, Yargıtay 4. HD. 8.7.2004, 8160/9209 Sayılı kararında: “ Davacı trafik kazası nedeniyle yaralanmış, bu yaralanma karşılığı manevi zararının da hüküm altına alınmasını istemiştir. Yerel mahkemece manevi tazminat yönünden dava ispatlanamadığından red kararı verilmiştir. Somut olayda davacının, davalının kusurlu eylemi sonucunda 3 gün iş ve gücünden yoksun kalacak biçimde yaralandığı ceza mahkemesi kararı ile sabittir. Davacının bu yaralanma nedeniyle ruh ve vücut bütünlüğünün bozulduğu, bu yüzden de davanın yasal dayanağı olan BK. 47 maddesinde öngörülen koşulların gerçekleştiğinin kabulü gerekir. O halde davacıya bu yaralanması nedeniyle uygun bir miktar manevi tazminat takdiri gerekirken yazılı gerekçeyle bu kalem isteminin reddi usul ve yasaya aykırı olup bozulması gerekmiştir”
 
3)SÖZLEŞME İHLALİ NEDENİYLE AÇILAN MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT DAVASI
 
           Taraflar arasında sözleşme konusunun fark edilmeksizin yapılmasından sonra taraflardan herhangi birinin yükümlülüklerini ifa etmemesi, eksik ifa etmesi ya da sözleşmeyi haklı bir sebebe dayanmadan hukuka aykırı bir şekilde feshetmesi durumlarında kişi borca aykırı davranışından dolayı kendisine karşı tazminat davası açılabilecektir. Sözleşmede alacaklı ve borçlu taraf bulunmaktadır. Borçlunun kararlaştırılan vadede borcunu ödememesinden dolayı alacaklı taraf 3. Bir kişi ile bu sözleşmenin ifasının yerine getirileceğine güven duyarak ikinci bir sözleşme yapması karşısında borçlunun borcuna aykırı davranışından kaynaklı olarak zarara uğrarsa kendisine karşı tazminat davası açılabilecektir. YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 2017/11-44 K. 2019/508 " somut uyuşmazlığa gelindiğinde; turla Mısır seyahatine gidecek olan davacının davalı şirkete ait uçakla Ankara'dan İstanbul'a uçtuğu, Ankara'da verdiği bagajının İstanbul'da kendisine teslim edilemediği, davalı şirket görevlilerinin bagajın Moskova uçağına konulduğu için kendisine teslim edemeyeceklerini ancak Moskova'dan geri getirtilip seyahate gideceği yere ulaştırılacağını söyledikleri, bunun üzerine davacının Mısır'a uçtuğu, indiğinde bagajının gönderilmemiş olduğunu öğrendiği, davalı şirkete ulaşıp bagajının akıbetini öğrenmek için seyahati boyunca emek ve mesai harcadığı, bagajında kullandığı ilaçları, el kamerası ve seyahat için gerekli diğer kişisel eşyalarının bulunduğu, bagajında bulunan ilaçlarını kullanamadığı ve seyahatini el kamerası ile kayıt altına alamadığı, bagajın davacıya Türkiye'ye döndükten çok sonra teslim edildiği anlaşılmaktadır. Ayrıca bagajın teslim edildiği sırada tutulan tutanak ile valizin kilit sisteminin kırıldığı ve eşyalarının karıştırıldığı tespit edilmiştir. Davacının dinlenme, eğlenme ve tatil amacıyla gittiği Mısır'da ilk günden itibaren üzerindeki elbiseyle kaldığı ve bagajının gönderileceğinin belirtilmesine rağmen gönderilmediği, tatil sırasında antidepresan ilaçlarını kullanamadığı ve bir daha tekrarlanamayacak kişisel öneme sahip anları kamerası ile kayıt altına alamadığı, tüm bu hususlar nedeniyle davacının huzur içinde tatil yapmaktan çok bagajına ulaşabilme çabasıyla ve giderek artan stres içinde seyahati tamamladığı aşikardır. Bagajın Türkiye'ye döndükten çok sonra teslim edilmesi ve valizin kilit sisteminin kırılarak eşyalarının karıştırılmasının da davacının kişilik haklarını ihlal ettiği ortadadır. Bu nedenle bu tür gezilerden beklenen amaç ve yukarıda bahsedilen hususlar dikkate alındığında davacının seyahati boyunca yaşadığı çöküntünün elem ve ızdıraba dönüştüğünün ve davacının kişilik haklarını zedelenmesi nedeniyle 818 Sayılı Borçlar Kanunu'nun 49. maddesinde belirtilen manevi tazminat koşullarının gerçekleştiğinin kabulü gerekmektedir. Hâl böyle olunca, davalının eyleminin davacının kişilik haklarını zedelediğini ve 818 Sayılı Borçlar Kanunu'nun 49. maddesinde belirtilen manevi tazminat koşullarının gerçekleştiğini kabul eden direnme kararı yerindedir."
 
4)SUÇ İŞLENMESİ NEDENİYLE AÇILAN MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT DAVASI
 
              Suç, yalnızca kanunda yazılan unsurların bir araya gelmesi sonucu bir başkasının vücut bütünlüğüne ya da malvarlığına yönelik olarak gerçekleştirilen haksız bir fiil sonucunda zarar gören tazminat davası açabileceği gibi suça ilişkin olarak kişinin yaptığı fiili davranışların zarara sebebiyet vermesi karşısında yine tazminat davası açılması mümkündür. Suçun işlenmesine dayanarak hem kamu davası hemde hukuk davası aynı anda görülebilecektir. Maddi ve manevi tazminat davasının açılıp tazminata hükmedilmesini sağlayabilmek için failin bu davranışının ispat edilmesi şarttır. Ayrıca tazmin için zarar unsurunun da gerçekleşmesi gerekmektedir. Suç işlenmesi nedeniyle maddi ve manevi tazminat davasında dava faile karşı açılmalıdır.
 
5)HATALI DOKTOR UYGULAMALARINDAN KAYNAKLANAN MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT DAVASI
 
          Gereken bilgi ve tecrübenin olmamasından dolayı zor bir ameliyata giren doktorun zararın olabileceğinin öngörmesi karşısında kendisine tazminat davası açılabilecektir. Ameliyatta ani bir şekilde gerçekleşen komplikasyonlar sonucu hastanın yaşamını kaybetmesi durumunda yakınları tarafından tazminat davası açılamayacaktır. "Dava, doktorun yanlış teşhis ve tedavi sonucu ölüme sebebiyet vermesi nedeniyle tazminat talebine ilişkindir. Somut olayda, hükme esas alınan Adli Tıp Genel Kurulunun 29.1.2004 tarihli raporunda, davalı doğum ve kadın hastalıkları uzmanı Dr. A.'nın, davacının annesi olan S.'nin doğum sonrası takibinde özensiz ve dikkatsiz davrandığı, kontrolleri sırasında başlamış olan enfeksiyona yönelik bir tedaviye başlamadığı, bu nedenle olayda 2/8 oranında kusurlu bulunduğu açıklanmıştır. Raporda her ne kadar davalı hastanenin kusuru bulunmadığı belirtilmiş ise de davalı hastane, çalıştırdığı personelin seçiminde gerekli özeni göstermediğinden doktor ile aynı oranda kusurlu olduğu kabul edilmelidir.Dosya içindeki raporlarda davacının bir kusurundan söz edilmemektedir. Tüm bu açıklamalar ışığında, taraflar arasındaki uyuşmazlık vekalet aktinden kaynaklandığına, davalıların her türlü özen gösterme borcu olup, en hafif kusurundan bile sorumlu bulunduğuna göre, zararın tamamından sorumlu tutulmaları gerekirken, maddi zarar hesabında kusur oranına göre indirim yapılmış olması usul ve yasaya aykırıdır.(13.HD.08.07.2005, E. 2005/3645 K. 2005/11796" (13.HD.06.07.2006, E.2006/5518 K.2006/11185 (İBD. 2007/2-840) "Davaya ait ameliyat dosyası getirtilmeden, dosya tevdi edilmeden bir müzekkere üzerine alınan rapor yetersiz olup hükme dayanak yapılamaz.Öncelikle davacıya ait ameliyat dosyası getirtilip, konusunda uzman bilirkişilerden oluşturulacak bilirkişi kurulundan veya Adli Tıp Kurumundan, ameliyatta safra kesesi çıkartılırken keseyi ana safra yoluna bağlayan kanalın bir kısmının bırakılmasının bütün ameliyatlarda uyulması gerekip, gerekmediğinin, normalden küçük olan safra kesesi lümen içerisinde taşlar oluştuğu belirtildiğine göre ameliyatta safra kesesinin alınıp alınmadığının, safra kesesi alınmasına rağmen kalan kısımda hastanın bünyesine göre 4-5 yıl içinde yeniden taş oluşmasının mümkün olup olmadığının, davacının ameliyat sonrası şikayetleri ile ilgili tedavi olduğuna dair belgesi olmadığı da değerlendirmede irdelenerek tıbbın gerek ve kurallarına göre olayda doktor hatası olup olmadığını gösteren nedenlerini açıklayıcı, taraf, hakim ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınmalı; oluşacak uygun sonuç çerçevesinde manevi tazminatın koşullarının oluşup oluşmamasına göre bir karar vermekten ibarettir. Açıklanan hususlar gözetilmeksizin eksik araştırma ve incelemeye yetersiz bilirkişi raporuna dayanılarak yazılı biçimde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir." (13.HD. 09.04.2003, E. 2003/711 K. 2003/4255)
 
6)BOŞANMA DAVASI DEVAM EDERKEN YA DA SONA ERDİKTEN SONRA AÇILAN MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT DAVASI
 
             Evlilik birliğinin kurulmasıyla birlikte maddi ve manevi olarak ortak hayat sürmeye çalışan eşlerin, boşanma davası sonucunda ekonomik ortaklığın sona ermesiyle eşlerin ekonomik menfaatleri boşanma gerçekleştiğinden dolayı zarar görebilmektedir. Bu durumda boşanmanın gerçekleşmesinde kusursuz ya da daha az kusurlu olan eş, diğer eşten boşanma birlikte mevcut ya da beklenen menfaatlerinin tazmini için dava açabilmektedirler. Mevcut ya da beklenen menfaatlerin zarar görmesi nedeniyle maddi tazminat davası açılması gerekirken, kişilik haklarının zarar görmesi hasebiyle manevi tazminat davası açılabilecektir. Maddi ve manevi tazminat talebi, boşanma davası ile birlikte veya boşanma davasının herhangi bir aşamasında iler sürülebileceği gibi, boşanma kararının kesinleşmesinden itibaren bir (1) yıl içerisinde ayrı bir dava açmak üzere de açılabilmektedir. Boşanma davasının kesinleşmesinden itibaren bir (1) yılın geçmesiyle, dava hakkı zamanaşımına uğrar. YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ E. 2019/4494, K. 2019/8456 " Mahkemece kabul edilen ve gerçekleşen tarafların kusurlu davranışlarına göre boşanmaya sebep olan vakıalarda davalı-karşı davacı erkeğin ağır kusurlu olduğunun kabulü gerekmekle, bu husus gözetilmeden yanılgılı değerlendirme sonucu tarafların eşit kusurlu kabul edilmesi doğru bulunmamış, bozmayı gerektirmiştir. 2- Boşanmaya neden olan olaylarda davalı-karşı davacı erkek ağır kusurlu olup, bu kusurlu davranışlar aynı zamanda kadının kişilik haklarına saldırı teşkil eder niteliktedir. Kadın, boşanma sonucu eşin maddi desteğinden yoksun kalacaktır. Türk Medeni Kanunu'nun 174/1-2. maddesi koşulları kadın yararına oluşmuştur. Bu durumda tarafların ekonomik ve sosyal durumları, kusurun ağırlığı, hakkaniyet kuralları gözetilerek davacı-karşı davalı kadın yararına uygun miktarda maddi ve manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, hatalı kusur belirlemesine bağlı olarak kadının maddi ve manevi tazminat taleplerinin reddi doğru görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir. 3- Hakim, taleple bağlı olup fazlaya karar veremez (HMK m.26). Açıklanan sebeplerle bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda usuli kazanılmış hakka aykırı şekilde ve talep aşılarak aylık 200 TL yoksulluk nafakası ile ortak çocuklardan her biri yararına aylık 150'şer tedbir ve aylık 200'er iştirak nafakasına hükmedilmesi doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir." Yargıtay, kararlarında tarafların haklı menfaatlerini göz önüne alarak hüküm kurmaktadır.
 
7) TELİF HAKLARININ İHLALİ NEDENİYLE AÇILAN MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT DAVASI
 
            Eser sahibinin, eser üzerindeki hukuki olarak koruma altına alınan mali ve manevi hakların bütünü telif haklarının kapsama alanını oluşturur. Bu haklar, münhasıran eser sahibine ait olduğu için birbirinden bağımsız ve ayrı ayrı tasarruf konusunu oluşturur. FSEK 70/1 maddesindeki manevi tazminat, eser üzerindeki manevi hakların ihlaline ilişkindir. Eser sahibinin kişilik haklarına ilişkin değildir. Hukuka aykırı eylemi gerçekleştirenin kusurlu olması gerekmez ve hak sahibinin böyle bir eylem karşısında manevi zararının varlığını ayrıca kanıtlama yoluna gidilmesine gerek yoktur haksız eylemi gerçekleştirene karşı manevi tazminat davası açılabilmesi için haksız eylemin varlığının olması yeterlidir. Hak sahibinin maddi tazminat talep edebilmesi için, manevi haklara tecavüz durumundan farklı olarak ihlal eylemini gerçekleştirenin kusurlu bulunması ve maddi zararın kanıtlanması gerekir. Borçlar hukuku haksız fiil hükümleri uygulanır. YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 2018/99 K. 2019/373" Her ne kadar FSEK'nın 67/1. fıkrasına göre tecavüzün refini isteme hakkının sadece, "henüz alenileşmemiş bir eserin sahibinin rızası olmaksızın veya arzusuna aykırı olarak umuma arz edilmesi" hâlinde uygulama olanağı olmasına karşın; eser sahibi "eser alenileşmiş olsa dahi" FSEK'nın 14/1. fıkrası yoluyla da aynı Kanun'nun 69. maddesi uyarınca tecavüzün önlenmesini isteyebilecek ve 70/1. fıkrasına göre, tecavüz edenden manevi tazminat talep edebilecektir. Her ne kadar kural olarak eserin kamuya sunulması, bir defalık hukuki eylem ise de, bu yolla eserin alenileşmesi sağlanmakta ve eser, fikri mülkiyet hukukunun koruma konusu hâline gelmektedir. Eser sahibine özgü manevi hak ve yetkilerin sağlanmasındaki amaç da, fikri yaratıcılığın daha güçlü bir şekilde korunması ve cesaretlendirilmesidir. Bu bakımdan FSEK 14/1. maddesinde belirtilen eser sahibinin kamuya sunma hakkı, eser alenileştikten sonra da devam eder ve izinsiz çoğaltma, yayma gibi her türlü mali haklara tecavüz oluşturan eylemlerin gerçekleştirilmesi halinde eser sahibine, ihlal edilen mali hakların yanında, manevi hak tazminatı talep etme yetkisi de verir. Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olaya gelindiğinde, davacının hak sahibi olduğunun işlenme eserin davalılarca izinsiz olarak promosyon olarak dağıtıldığından ve eser sahibinin 5846 Sayılı FSEK'nin 14. maddesi uyarınca eserini yayınlama zamanını tayin hakkının bulunmasına, eserin daha önceden kamuya arz edilmiş olmasının bu hakkın tüketildiği sonucunu doğurmamasına göre eserin her izinsiz kullanılışında manevi tazminat hakkının bulunduğunun kabul edilmesi gerekir. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında bir kısım üyeler tarafından FSEK 14/1'de belirtilen umuma arz hakkının eser sahibinin, eser üzerindeki umuma arz hakkını bir defa kullanılmakla sona erdiğinin kabul edilmesi gerektiği, bu nedenle daha önce kamuya arz edilen dava konusu eserin izinsiz yayımı nedeniyle davacının manevi tazminat talep edemeyeceği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir. Hâl böyle olunca Yerel Mahkemece umuma arz hakkının bir kez kullanılmakla tükendiğinden bahisle manevi tazminat talebinin reddine karar verilmesi isabetsizdir. Sonuç itibariyle, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır."
 
8) YAZILI, GÖRSEL BASIN VEYA SOSYAL MEDYA ÜZERİNDEN KİŞİLİK HAKLARINA SALDIRI NEDENİYLE AÇILAN MANEVİ TAZMİNAT DAVASI
 
Yapılan yayın, salt toplumun yararı gözetilmek şartıyla objektif sınırlar içerisinde kalınarak yapılması gerekir. Haber olduğu gibi verilmeli ve kişisel düşünce olmadan olduğu gibi yer almalıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basının belli başlı görevlerini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, yayında kamu yararının bulunmasını, toplumu ne derecede ilgilendirdiği, konunun güncelliğini ve haber verilirken özle biçim arasındaki dengeyi de koruması gerekir. Bu ilke ve kurallar gözetilmeden yapılan yayın hukuka aykırılığı oluşturur ve böylece kişilik hakları saldırıya uğramış olur. Bu durumda kişilik hakkı saldırıya uğrayan, manevi tazminat talep edebilecektir. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 14.01.2020 tarih, 2017/2663 E. ve 2020/43 K. sayılı kararı: “Düşünce ve kanaat özgürlüğü sınırının aşılması ve kişilik hakkına saldırı seviyesine ulaşması hâlinde, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 58. ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddeleri gereğince manevi tazminat istenebilecektir.” YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİ E. 2016/3324 K. 2018/274 "Dava; sanatçı olan davacının özel teknede kız arkadaşı ile birlikte samimi ve mahrem fotoğraflarının “Geldi” manşetiyle ve “Aşk” manşetiyle yayınlanması nedeni ile basın yoluyla kişilik haklarına saldırı sebebiyle manevi tazminat istemine ilişkindir. Kamuya mal olmuş davacının toplumun bilgilendirilmesi ve haber alma hakkı kapsamına giren özel yaşam alanına dahil olmayan, mesleki faaliyeti içerisinde de yer almayan bir konuda davaya konu haberler ile onlara eşlik eden fiziksel mahremiyetine dair fotoğrafların yayınlanmasında, davacının özel hayatıyla ilgili detaylar içermesi ve sadece belli bir kesimin bu konudaki merakını gidermek dışında toplumsal bir yarar bulunmadığı ve bu durumda ifade özgürlüğünü daha dar yorumlamayı gerektirdiği sonucuna varılmalıdır. Davacının sadece halka mal olmuş bir kişi olarak nitelendirilmesi, özel hayatına böyle bir müdahaleyi haklı kılmaya yeterli değildir. Şu durumda, davacı yararına uygun bir manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, açıklanan hususlar gözetilmeksizin istemin reddi doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir."
 
TAZMİNAT DAVASINI AÇMA SÜRESİ VE ZAMANAŞIMI
 
Tazminat davasını açabilmek için dayanacağımız hukuki temeli doğru seçmemiz ve ona göre bir tespitte bulunmamız gerekecektir. Her somut olayın şartlarına göre başvuracağımız hukuki dayanaklarımız farklılaşabilmektedir. Tazminat davalarının büyük çoğunluğu haksız fiillerden kaynaklandığı için Türk borçlar kanununda yer alan genel zamanaşımı uygulanacaktır bu da zarar gören açısından zararı ve eylemi gerçekleştireni öğrenmesinden itibaren 2 yıl ya da herhalde yapılan eylemin üzerinden çerçeve süre olan 10 yılın geçmesiyle birlikte bu hak zamanaşımına uğrar. Bir fiil hem haksız olur hem de ceza kanuna göre suç oluştursa bu durumda ceza davasında düzenlenen dava zamanaşımı, tazminat davasından daha uzun olursa bu zamanaşımı uygulama alanı bulacaktır. Boşanma davası için tazminat davası talep etmek istiyorsak dava devam ederken ya da davanın kesinleşmesinden itibaren 1 yıllık süre içinde açılabilir. Taraflar arasında bir sözleşmesel ilişki olup da buna dayanarak tazminat davası açmak istiyorsak bu durumda genel zamanaşımı olan 10 yıllık süre söz konusu olacaktır. İş kazaları sonucunda meydana gelen zarardan kaynaklı olarak tazminat davalarında, dava zamanaşımı süresi 10 yıldır. Zamanaaşımı süresi kazanın gerçekleşmesi tarihinden itibaren işlemeye başlar. İşçinin vefatı halinde destekten yoksun kalma tazminatlarına ilişkin davalarda, kaza tarihinden itibaren işlemeye başlar. İş gücü kaybı tazminatlarına ilişkin davalarda ise, kalıcı iş gücü kaybı raporunun alındığı günden itibaren zamanaşımı süresi işlemeye başlar. KTK madde 109 uyarınca; “Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhalde, kaza gününden başlayarak on yıl içinde zamanaşımına uğrar.” Trafik kazası nedeniyle zarar görenin, zararı ve zarara sebebiyet vereni öğrendiği tarihten itibaren başlayacak 2 yıllık zamanaşımı süresi olup zarara uğrayan, faili ve zararı daha geç öğrense bile her halde fiilin işlenmesinden itibaren çerçeve süre olan 10 yıllık zamanaşımı süresi söz konusudur. Trafik kazası nedeniyle bir suç işlenirse bu durumda ceza zamanaşımı süresi uygulanacaktr.
 
TAZMİNAT DAVASINDA GÖREVLİ MAHKEME
 
Tazminat davasının dayandığı konularına göre farklılık arz etmektedir, ek bir görevli mahkemede görüleceğinden söz edemeyiz. Örneğin tazminat davası tarafların aralarında yapmış olduğu sözleşmeden dolayı açılmak istenirse Asliye Hukuk Mahkemelerinde dava açmak gerekecektir Ya da doktorun yanlış tedavisi sonucu zarar gören kişi Tüketici Mahkemelerinde dava açacaktır. Tazminat davalarının çoğunluğunu oluşturan haksız fiilden dolayı açılan davalarında Asliye Hukuk Mahkemeleri Somut olayın koşullarına göre ticari iş veya işlemden kaynaklanıyorsa Asliye Ticaret Mahkemelerinde dava açılabilecektir. İşçilik alacaklarına yönelik davalar ise işçi ve işveren arasında gerçekleştiğinden İş Mahkemeleri bu konuda görevli sayılacaktır. Ölümlü veya yaralamalı trafik kazaları nedeniyle açılacak maddi ve manevi tazminat davalarında görevli mahkeme kural olarak Asliye Hukuk Mahkemesi iken Trafik sigortasını yapan şirkete açılacak tazminat davasına bakmaya görevli mahkeme Asliye Ticaret Mahkemesi’dir. Telif haklarına ilişkin olarak konusu fark etmeksizin fikri ve sınai hukuk mahkemesinde açılır.
 
TAZMİNAT DAVALARINDA YETKİLİ MAHKEME
 
Yetki husunda da hukuki sebebin konusuna göre kanunda yazılan kesin yetki ya da kesin olmayan yetkili mahkemelerde dava açılabilecektir. Kanunda özel yetkili mahkeme düzenlenmediği durumda genel yetkili mahkeme olan davalının, davanın açıldığı yerleşim yeri mahkemesi genel yetkilidir. Davalı tarafta birden fazla işi yer alıyorsa bu durumda davalılardan birinin yerleşim yeri mahkemesinde dava açılabilecektir, davalıların tümü hakkında ortak yetkili mahkeme belirlenmişse bu durumda belirlenen yerde dava açılabilecektir. Sözleşmelerden doğan davalarda özel etkili mahkeme belirlenmiştir bu durumda sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinde de dava açılması mümkündür. Haksız fiilden kaynaklanan davalarda ise haksız fiilin işlendiği yer, zararın gerçekleştiği ya da gerçekleşme ihtimalinin olduğu veya zarar görenin yerleşim yeri mahkemesinde dava açılabilecektir. Trafik kazaları sonucunda açılacak olan maddi ve manevi tazminat davası için birden fazla yetkili mahkeme bulunmaktadır. Genel yetkili mahkeme olan davalının yerleşim yeri mahkemesinde dava açılabilecek eğer davalılar birden fazlaysa bu durumda herhangi birinin ikametgah adresinde tazminat davası açılabilecektir ya da trafik kazasının meydana geldiği olay yerinde dava açılabilir, zarar görenin ikametgah adresinde dava açılabilir ve son olarak Trafik sigortası şirketinin merkezinin bulunduğu yer mahkemesinde de maddi ve manevi tazminat davası açılabilecektir